Varoluş, aidiyet, bu aidiyet duygusuna olan ihtiyaçtan kaynaklanan gruplaşma ve ötekileştirme; kökenleri çok karışık, karanlık tarihler barındıran olgu ve kavramlardır. İnsan ne yazık ki diğer hayvanlardan ayrışma yoluna gittiğini iddia ettiği “bilinç” sahibi olma durumunu, göreceli olarak incelendiğinde, çoğunlukla kendi yararına kullanmayı seçmiş olsa da, kendi türünü birtakım gruplara, ‘sekt’lere ayırarak bu ayrışmayı kendi yararına ve/veya tatminine de kullanmaya çalışmıştır.
İnsan; ilk yerleşik hayata geçtiği, salt olarak hayatta kalma fonksiyonlarını yerine getirmek zorunda olmadığı—kısaca—düşünmeye ayıracak zamanı olduğundan beri, bu zamanını belki de en çok tek bir temel sorunun cevabını arayarak bulmaya çalıştı: Neden? İnsan neden var, neden yaşıyor, neden ölüyor, neden neden?
Fayda maksimizasyonu, kapsamı gereği, konuları ekonomi, siyaset ve ahlak felsefesi başta olmak üzere insanlığın modern konjonktürde karşı karşıya kaldığı birçok sorunu ve soruyu beraberinde getirmektedir. Bu yazımda, ekonomi biliminin kapsamı ve ahlak felsefesi ile olan yadsınamaz ilişkisi üzerinde durarak, Çetin Balanuye’nin bahsettiği ve insanın naçiz varoluşunun ötesine geçtiğini öne sürdüğü problemi, fayda maksimizasyonunun birey, toplum, doğa ve dünyaya olan etkileri başlıkları altında ele alacağım.
Şiddet araçlarının günümüz savaş ve siyaset sahasındaki yıkıcı etkisini ele almadan önce, şiddetin ve şiddet araçlarının nasıl tarih boyunca çeşitli şekillerde kullanıldığını ve geliştiğini ele almak gerekir. İnsanoğlunun ilk çağlardan beri süregelen varoluş mücadelesi ve güç ilişkileri, bu güç ilişkilerinin şiddet temelli uygulanabilirliğine bağlıdır. farkındalığın oluşmasıdır adeta.