Modern Siyasette Retoriğin Pragmatik Kullanımı ve Şiddet Üzerine

21-11-2022
5 dk okuma süresi

“Şiddet araçlarının teknik gelişimi artık öyle bir noktaya geldi ki, hiçbir siyasal amaç, insan aklının sınırları içinde, bu araçların yıkıcı potansiyeline denk değildir; ne de silahlı çatışmada bu araçların fiilen kullanımını haklı kılabilir.”


Hannah ARENDT, Şiddet Üzerine
Çeviri: Bülent Peker, İletişim Yay., İst., 1997, s.

Şiddet araçlarının günümüz savaş ve siyaset sahasındaki yıkıcı etkisini ele almadan önce, şiddetin ve şiddet araçlarının nasıl tarih boyunca çeşitli şekillerde kullanıldığını ve geliştiğini ele almak gerekir. İnsanoğlunun ilk çağlardan beri süregelen varoluş mücadelesi ve güç ilişkileri, bu güç ilişkilerinin şiddet temelli uygulanabilirliğine bağlıdır. Şiddet, güç ilişkilerinin bir uygulayıcısı ve teminatı olmaktan öte, güç ilişkilerinin ana kaynağı hatta belirleyicisidir. İlk çağlardan örnek vermek gerekirse, avdan dönen çelimsiz 5 mağara adamını avının onlardan cüssece büyük 1 mağara adamı tarafından fiziksel şiddet tehdidi ile ellerinden alınması veya bu avı avlayan 5 mağara adamı arasında kimin en büyük parçayı alacağı gibi konular, modern siyaset, diyalektik ve retorik alanlarının kullanımından önce şiddet, güç ve zorbalık temellerine dayanmıştır. Tarih boyunca krallıkların oluşumundan askeri darbelere kadar uzanan tüm siyasi ve güç ilişkileri temelinde gerçekleşen olaylarda, şiddetin ve kimin şiddeti kendi siyasi gücünü temin etmede daha iyi kullanabileceği en belirleyici etken olmuştur. Bu doğrultuda, şiddet araçlarının aslında siyasi hiçbir amaçtan daha az güçlü ve gayrimeşru olacağını söylemek felsefi bir çığır değil, öze dönüşün ve tarihsel farkındalığın oluşmasıdır adeta.

Eski çağlarda şiddet temelli güç ilişkilerini anladıktan sonra siyaset, devlet ve şiddet kavramlarını ele almak gerekir. Devletin şiddet ve güç tabanlı olarak nasıl oluşmuş olabileceğine dair 2 temel yaklaşım olduğunu söylemek mümkündür. Birincisi, yine ilk çağlardaki avcı örneğine dönecek olursak, cüssece 5 avcıdan büyük olan 1 avcının o 5 avcıyı onları kendisinden korumak adı altında vergiye bağlaması, onları kendisinden korumak bahanesi ile sömürmesi ve güvenliklerini temin edeceklerini iddia etmesidir. Bunu, bir köye gelen atlı eşkıyaların “vergi” toplamasına veya bir çetenin “koruma” adı altında korumasız esnaftan haraç almasına benzetebiliriz. Bu yaklaşım, siyasetin ve güç ilişkilerinin etkisinde doğan devlette şiddetin, yine yadsınamaz olarak kritik bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Devlet oluşumu konusunda bir diğer yaklaşım ise, güçsüz olan bu 5 avcının birbirlerine zorbalık yapma, şiddet uygulama haklarından ve bilumum başka özgürlüklerinden feragat ederek bir toplumsal sözleşme imzalamaları ve şiddeti meşru bir biçimde güçlü olan diğer mağara adamına karşı kullanmaları şeklinde açıklanabilir. Bir önceki örnekten farklı olarak bu örnekte, şiddetin devlet oluşumunda kullanımı görece daha meşrudur çünkü bireyler toplumsal düzen ve asayişin oluşması adına bireysel temelli şiddetten feragat etmiş ve şiddeti bir asayiş aracı olarak toplum düzen ve refahını bozmak isteyen zorbalara karşı kullanmıştır. 

Devlet oluşumunun ve güç ilişkilerinin nasıl temelde şiddete dayandığını anladıktan sonra modern zamanda şiddetin yıkıcı ve gayrimeşru gücünü ele alabiliriz. Modern siyasal düzlemin en büyük zafiyeti, siyasi saikler ve ilkeler ile yola çıktığı iddia edilebilecek ideologların azlığıdır. Bu sözün söylendiği 1997 yılından 20 yıl öncesi ve sonrasına gidildiğinde, siyaset sahnesinde siyasal ve felsefi birikimi olan ideolog siyasetçilerin ve düşünürlerin sayısının bir elin parmağını geçmeyeceğini söylemek çok da zor değildir. Sosyalist devrimlerin halkın aydınlanmasının beklenmesi ile gerçekleşemeyeceğini iddia edip “devrimin öncülüğü” tezini ortaya koyan Lenin’in veya sivil/sosyal hakların “ne gerekirse yapılması” (hatta gerekirse şiddete bile başvurularak) ile elde edilebileceğini savunan Malcolm X’in yerini, 20. Yy.’ın sonunda tek amacı iktidara gelmek ve popülist denebilecek siyasi söylemler ile seçilmek olan siyasetçiler ve ideologlar almıştır. Coğrafi keşiflerden beri süregelen ve kapitalizmin durmaksızın yükselişi sonucunda dünyanın her tarafında refah düzeyinin arttığını, insanların kolektif ideaların peşinden gitmek yerine bireysel faydalarını ve refahlarını öncelediklerini gören siyasetçiler, bu doğrultuda toplumu ne pahasına olursa olsun siyasi ideolojiler ve “megali idea”lara bağlı kalmadan, retorik ve kitle duygularını harekete geçirme temelli siyaset yürütmüşlerdir. İdeolog siyasetçilerin azlığı ve siyasetin içi boş retorikten daha öteye geçememesinin ötesinde, modern dünyada teknoloji ve şiddet araçlarının gelişiminin bahsi geçen ideologlara nasıl yardımcı olduğundan da söz edilebilir. 

Siyasi söylemlerin şiddet araçları tarafından bastırılmasının ve etkisiz hale getirilmesinin modern anlamda en iyi örneklerinden birisi Deng Xiaoping devrimleri sonrasında Mao Komünizm’ini terk eden ÇHC’dir (Çin Halk Cumhuriyeti). Marksist-Leninist ekolden ayrılan Mao’cu Komünizm, Deng Xiaoping’in liberal ekonomik reformları ile Mao’nun kültürel devrimlerinden, toprağın işlenmesi ve tarım merkezli komünizminden taban tabana zıt bir devlet oluşumuna gitmiştir. Çin’in bu liberal reformları uygulamasında ve siyasi retoriğe varoluşsal olarak tamamen zıt politikalar uygulamasındaki en büyük etmen, Çin’in bir zamanlar sadece Orwell romanlarında görebileceğimiz ölçekte şiddet ve kitle kontrol araçları ile donatılmış olmasıdır. İnsanların sosyal olarak artı puan ve eksi puan ile değerlendirildiği, devletin insanların hayatında bir numaralı etmen olduğu hatta ve hatta toplama kamplarının etnik azınlıkları bastırmak için kullanıldığı modern Çin, şiddet araçlarının siyasi söylem ve amaçları nasıl yozlaştırabileceğinin en büyük örneğidir. Adı komünist olan ama fiili olarak komünizm ile neredeyse hiçbir organik bağlantısı olmayan ÇHC’de siyasi söylem sadece toplumsal bir mit oluşturulması konusunda devlet elitlerine yardımcı olmaktadır. Yani, şiddet araçlarının kullanımı ve teknik gelişiminin içi dolu veya boş siyasi söylemlerden çok daha etkili olacağını bilen ÇHC, kendisini herhangi bir meşru temele oturtma gereği bile hissetmemektedir. 

Çin örneğinden hareketle, tarih boyunca gelmiş geçmiş onlarca siyasi görüşün yıkıcılığının ve etkisinin sadece modern şiddet araçları sayesinde gölgede bırakılabileceğini söylemek mümkündür. Şiddet araçlarının kullanımı ve ideolojik siyaset çatışmasında verilebilecek ve en etkili örneklerden birisi de Nazi Almanya’sıdır. Çoğu tarihçi ve filozof, Hitler Almanya’sının soykırımının Alman Nazizm’inin halk arasında güçlü bir şekilde tesir etmesinden dolayı olduğunu söylemektedir. Fakat göz ardı edilen nokta, gerçekleştirilen soykırımın ve savaş suçlarının büyük bir kısmının gerçekleştirilmesini mümkün kılanın Nazizm değil, zamanın gelişmiş teknolojisi olduğudur. Yani, teknolojik olarak gelişmiş olan bir Nazi Almanya’sı olmasaydı, tüm dünyada Faşizmin yaygın olduğu bir senaryoda bile benzer bir insanlık dramının oluşmayacağı çıkarımını yapmak zor değildir. 

Son olarak, şiddetin yıkıcı gücünü en iyi göz önüne sürebilecek örnek nükleer silahlardır. Binlerce yıllık felsefe, siyaset ve toplum bilimi külliyatının bir araya getirilerek oluşturulabilecek en yıkıcı düşünce sistemi bile günümüz siyasi düzleminde nükleer silahlar tehdidinden daha tehlikeli ve yıkıcı değildir. Yine aynı şekilde, jeopolitik teamüller ve argümantasyonlar ile nükleer silahların bulundurulmasının aslında dünya barışı için ne kadar faydalı olacağının açıklanması, bir şeylerin ters gitmesi veya olası bir savaş anında yaratılabilecek küresel boyutta bir insan yok oluşunu meşrulaştırmaya veya savunmaya yetmeyecektir.

Bu doğrultuda, günümüz siyasetinin günden güne popülist ve yüzeysel olmaya başlaması; teknolojinin ise hiç olmadığı kadar hızlanarak ilerlemesi, şiddet ve şiddet araçlarının oluşturabileceği yıkımı ve gayrimeşru gücünü gözler önüne sermektedir.

Avatar

Ali Berat Boşça

Ben Ali Berat Boşça; ekonomi, felsefe, çevre bilimi ve tasarım alanları ile ilgilenen bir üniversite öğrencisiyim.